-Doğruyu söyle Hüseyin sana bir şey yapmayacağız.
-Ben yapmadım öğretmenim.
-Sana doğruyu söyle diyoruz sen hala yalan söylemeye devam ediyorsun.
Anlaşılan seninle başka türlü konuşmak gerekiyor.
Bir başkası;
-Hüseyin söyle doğruyu kurtul.Yoksa dayağı yiyeceksin.
-Vallahi de ben yapmadım öğretmenim.
Öğretmenler odasında oturan on kadar öğretmen sıra ile sorguluyordu Hüseyin’i. Benzer sözlerle uzayıp gidiyordu sorgu. Ama her defasında Hüseyin ben almadım öğretmenim,ben yapmadım diyordu. Daha önceden benzer suçlar işlediği ve tespit edildiğini söylüyordu herkes. Uzaktan olanları izliyordum.
Hüseyin 5. sınıftaymış.Hayatın bütün yükü onun omuzlarındaymış gibi yılgın ve yorgun görünüyordu. Oldukça zayıftı. Şiddetli bir rüzgar esse savrulup gidecek kadar cılızdı. Yüzü solgundu. Sürekli yere bakıyordu. Sürekli burnunu çekiyordu. Bir tik hareketi gibi iki gözünü sıra ile kırparak derin,derin soluyordu. Kekeleyerek cevap veriyordu sorulara. Korktuğu her halinden belliydi.Göbeğinin üzerinde birleştirdiği kirli elleriyle parmaklarını uzatmak istercesine çekip duruyordu.Yüreğinin çarpışını oturduğum yerden duyar gibiydim. Acıklı bir film izliyordum sanki. Uzun zamandır o okulda çalışan bir arkadaşıma eğildim ve sordum.
-Kim bu?
-Garip Hüseyin derler buna. Biraz eli uzundur dedi.
Neler olduğunu öğrenmek istedim.
-“Dün sınıfın birinden para çalmış” dedi öğretmen arkadaş.
Bu arada sorgunun şiddeti de artıyordu. Bir öğretmen bağırarak kalktı ayağa
-Sen bizimle dalga mı geçiyorsun. Sen girmişsin o sınıfa işte. Ne işin vardı peki. Sana adam gibi söyle hiçbir şey yapmayacağız diyoruz anlamıyorsun.
Hüseyin bir gözünü sürekli kırparak ve yine kekeleyerek
-“Evet ben aldım öğretmenim” dedi.
O anda bütün öğretmenler çetin bir zafer kazanmışçasına rahatladılar.
-Eh be Hüseyin iflahımızı söktün oğlum. Sana bir şey yapmayacağız dedik. İşte söyledin yaptık mı? Yapmadık işte görüyorsun.
Hüseyin in omuzlarından da bir yük kalkmış gibiydi. Rahatladı nefes alış verişi bile değişti. Artık gözlerini daha az kırpıyordu,konuşurken de daha az kekeliyordu.
-“Peki Hüseyin ne yaptın parayı bakalım” dedi Müdür bey.
Hüseyin;
-“Öğretmenim birazına çikolata,bisküvi aldım,cips aldım.Bir tane de oyuncak aldım. Kardeşime de bebek aldım” diyordu ve uzun,uzun anlatıyordu parayı nasıl iç ettiğini.
Hüseyin’in itirafında bir şey dikkatimi çekmişti. Sanki Hüseyin garip bir keyif alıyordu bunları anlatırken. Gözlerini uzun,uzun kapatarak anlatıyordu.Yüzünde gizli bir tebessümle bitirdi yaptıklarını.
Sorgulamanın aktif ismi Mustafa Bey;
-“Peki Hüseyin bu seferlik affediyoruz seni. Ama bir daha sakın böyle bir şey yapma o zaman sana böyle davranmayız ha” diyerek odadan dışarıya gönderdi Hüseyin’i.
Arkasından başladı bir sohbet.”Bu tür çocuklara aslında fazla yüklenmek lazım.Normaldir annesi babası ayrılmış. Annesi başka bir adamla evlenmiş belli ki para vermiyorlar çocuğa. O yüzden yapmıştır” diyordu bir öğretmen arkadaş.
“Modern eğitim de böyle yaklaşımlar önemlidir kardeşim. Şimdi biz bu çocuğu dövseydik yine yapardı. Ama bu iyi oldu bir daha yapamaz artık” dedi bir başkası.
Hatta çok iyi niyetli arkadaşlarımız; Bu çocuğa her ay harçlık versek iyi olur bile dediler. Harçlık fikri olumlu da karşılandı. Herkes ayda verebileceği para miktarını bile söylemeye başladı. Verilecek para da belirlendikten sonra herkes huzurluydu. Bir öğretmen olarak yapılabilecek her şeyi yapmıştık çünkü. İçimiz rahattı. Huzur içindeydik.
Ertesi gün parası çalınan arkadaş öğretmenler odasına girdi telaşla.
-“Arkadaşlar dün çalınan para bulundu” dedi.
İşin aslını sorduk.
-Sınıf başkanı parayı masanın üstünde görünce birisi alabilir diye parayı dolapta bir kitabın arasına koymuş. Sonra da babası gelmiş,izin istemiş. Öğretmeni de başkana izin vermiş. Paranın çalındığını fark ettiklerinde Sınıf Başkanı olmadığı için işin aslı da anlaşılamamış. Kim aldı sorusunun en kolay cevabı bulunmuş sınıf da. Garip Hüseyin. Çünkü o gün sınıfa Hüseyin girmiş,nöbetçiler tarafından dışarı çıkarılmış.
O anda donup kalmıştım. Hüseyin’in parayı nasıl harcadığını anlatmak için yazdığı senaryoda ki her bir kelime,her bir hece,her bir harf birer balyoz olup indi beynime. Nasıl bir hayal gücüydü bu senaryoyu yazdıran. Yada nasıl bir özlemdi. Yada anlayamadığım cevapsız kalan bir çok soru.
Uzun süre etkisinden kurtulamadım Hüseyin’in ve senaryosunun. Belki de yapamadıklarını,yapmak istediklerini sıralamıştı Hüseyin. Bekli de anlatırken takındığı,benim garibime giden o mutluluk tablosunun sebebi buydu. Hayal de olsa yapmıştı. Harcamıştı onca parayı.
İşte o zaman anladım ki;Öğretmen olmak sadece affetmek değilmiş. Öğretmen olmak aynı zaman da dinlemekmiş. Öğretmen olmak aynı zamanda inanmakmış. Ve öğretmen olmak her şey olabilmekmiş.
İşte o zaman anladım ki;Öğretmen olmak kolay değilmiş.